Kısa Bir Giriş
Kommagene Krallığını keşfeden ve dünya antik tarihinde yerini almasını sağlayan Ordinaryüs Prof. Dr. Friedrich Karl Dörner Tarih bilimi çevrelerince çok iyi tanınır. Ancak Kommagene varisleri yani bölge insanın bu değerli bilim insanıyla ilgili bilgileri yüzeysel ve sınırlıdır. Bu yazımızda, Antik Kommagene coğrafyasının kadim bir yerlisi olarak, o değerli tarihçinin hayatını yazarak ona olan vefa borcumuzu, az da ödemeye çalışacağım. Bilgilerin çoğu kendisinin, Dilbilimci dr. Eşinin ve Profesör torununun anlatımlarından alacağız.
Dörner’in Çocukluğu ve Temel Eğitim Süreci
Dörner, 28 Şubat 1911’de Gelsenkirchen’de(1) maden memuru Karl Dörner ve eşi Bayan Klara Dörner’in çocuğu olarak dünyaya gelir. Almanya’nın Ruhr bölgesinin orta kısmında yer alan Gelsenkirchen Dörner’in doğduğu yıllarda kömür madenciliği alanında önemli ekonomik ve sosyal gelişmeler kaydetmektedir. Dede Dörner ise sanayi bölgesinde yer edinmiş saygın bir vaftiz babasıdır. Baba Dörner de olanaklarından yararlanarak madencilik sahasında faaliyet alanı bulur. Oğul Dörner buradaki yaşamını “Ben maden kulelerin gölgesinde büyüdüm” cümlesiyle özetleyecektir.
1. Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte Ruhr bölgesinde yaşam şartları kötüleşir. Bu harabattan Dörnerler de nasibini alır. Peşi sıra baba Dörner askere alınır. 1918 yılında savaş biter ve sağ salim geri döner. Oğul Dörner de ilkokul eğitimini Doğum yeri olan Gelsenkirchen’de tamamlar.
Dörner 1921 yılında yerel liseye kayıt hakkı kazanır. Baba Dörner de oğluna liseli olmanın armağanı olarak, Gustav Schwab’ın(2) yazmış olduğu “Klasik Antik Çağ Efsaneleri” kitabını hediye eder. Dörner, “Klasik Antik Çağla ilgili olan bu kitabın kendisinde Yunanlılar ve Romalılar hakkında daha fazla bilgi edinme merakı uyandırdığını” belirtir. Lisedeki öğretmenleri Dörner’deki bu merak ve ilgiyi fark edip onu antik dünya ile daha çok tanışmasını teşvik ederlerken baba Döner de oğlundaki bu ilginin gelişmesine destek olur.(3)
Üniversite ve Akademik Kariyer Süreci
Dörner liseyi bitirdikten sonra ilgi alanına sadık kalarak, antik tarihe yönelir. 1930’da Greifswald Üniversitesi’nde öğrenimine başlar.1935’te lisans öğrenimini tamamlayarak üniversitede Doktoraya hazırlık çalışmalarına girişir. Başarılı çalışmalarını gören Alman Arkeoloji Enstitüsü Merkez Müdürlüğü Dörner’i “1936/1937 arkeoloji seyahat bursuyla” ödüllendirir. Bu ödül ona antik ülkelerle ilk temasını sağlar. Temas o kadar etkilidir ki Dörner’in hayatının odak noktası olur ve yaşamı boyunca devam eder.
1938/1940 yılları arasında adı geçen enstitünün İstanbul Şubesinde(4) bilimsel araştırma görevine getirilir. Bu görev ona ilk defa Kommagene bölgesini ziyaret etme fırsatını verir. Bundan sonraki bilimsel faaliyetleri, ekseriyetle Kommagene Krallığı tarihi üzerinde yoğunlaşacak, burada yapacağı keşiflerle adını dünya arkeoloji tarihine altın harflerle yazdırmayı başaracaktır.
1938 Temmuz’unda Kommagene’ye İlk Sefer
1938’ Türkiye’de bulunan Dörner Kommagene bölgesine bir araştırma gezisi yapmak üzere ilgili bakanlığa izin talebinde bulunur. Ne var ki hemen “ret” cevabı alır. Hiç hesapta olmayan bu durum şok etkisi yaratır. Dörner’i bu sıkıntıdan Hans Henning von der Osten(5) kurtarır. Osten, o sıralar (1936-1939) Ankara Üniversitesinde öğretim üyesi olup Cumhuriyet bürokrasisiyle ilişkileri ileri düzeydedir. Bu sayede Atatürk’le görüşme imkânı bulur ve ona Anadolu Antik Tarihi hakkında etkileyici bir sunum yapar. Bunun üzerine Atatürk araştırma izninin hemen verilmesini emreder. Ayrıca, araştırma heyetinin güzergahında bulunan tüm kamu kurum ve yetkililerinin araştırma ekibine her türlü yardımı sağlamaları konusunda talimat verir.
Yolculuk, 1938 yılının 1 Haziran’ında Ankara’dan Malatya’ya giden Doğu Ekspresi’yle başlar. 2 Haziran’da Malatya’ya varılır. O zamanın Malatya valisi İbrahim Ethem, Atatürk’ün talimatı gereği olabilecek her türlü yardım ve ilgiyi sağlar. Ayrıca, Malatya Lisesi öğretmeni Süleyman Arıkan’ı, Adıyaman’a kadar kılavuzluk etmek üzere, yanlarına verip güvenli bir yolculuk yapmaları sağlanır. 3 Haziran günü yola çıkılıp akşamın geç saatlerinde Gölbaşı’na ulaşılır. Şans eseri bir kamyonun şoför mahallinde yer bulunur ve son derece zorlu bir yol ve yolculuktan sonra Besni’ye varılır. Dörner’in geleceğinden haberdar olan devlet erkanı uyumamış, hazırda beklemektedir. Ekip, kendilerine tahsis edilen araçla hemen yola çıkarken Adıyaman Kaymakamlığı da sahra telefonu yla gidişten haberdar edilir. Sabahın 4’ünde Adıyaman’a ulaşan Konuklar, kendileri için Halkevinde hazırlanan yerde dinlenmeye çekilir.
İlçe erkanı, günün akşamında garnizon bahçesinde misafirlerin onuruna bir şölen tertipler. Devrisi günün sabahında (5 Haziran Pazar günü) Pirin’e (Perre) kısa bir gözlem gezisi yapılır. Bu kısa araştırmadan sonra, Adıyaman Kaymakamının kendilerine tahsis ettiği makam Jeep’iyle Nemrut Dağı’na gitmek üzere yola çıkılır. Araçla yapılan zorlu yolculuk ve yol Cendere Köprüsünde son bulur. Alut (Tavsi/Damlacık) Nahiye Müdürü sahra telefonuyla Dörner’in gelişinden haberdar edilmiştir. O da binek ve yük hayvanlarını Cendere Köprüsünde hazır bekletmektedir. Dörner, Nahiye Müdürü Ahmet Hamdi Arslan’ın, karşılarına çıkan zorlukları aşmada her türlü yardımı sağladığını belirterek minnettarlığını ifade eder.
Geceyi Tavsi’de (Alut/Damlacık) geçiren ekip sabahleyin Eski Kâhta’ya gidip Yeni Kalenin ölçüm işine başlar. Zahmetli bir uğraştan sonra kalenin ölçekli bir planı çıkarılır. Ayrıca, iyi korunmuş birkaç kitabenin fotoğrafları çekilip örnekleri çıkarılır. Akşam Eski Kâhta meydanındaki dutların altında, sivrisineklerin saldırılarını hiç hesaba katmadan, portatif karyolalarında yatmaya karar verilir. Sabah olduğunda yüz-göz şişmiş halde uyanırlar. Bu sivrisinek işkencesi Dörner için bir ders olacak ve cibinlik taşımanın gerekli olduğunu her zaman aklında tutacaktır.
Devrisi gün yarım kalmış ölçüm işleri tamamlanır ve akşama doğru, Müdür Arslan Beyin ayarlamış olduğu binek hayvanlarıyla Nemrut Dağına gitmek üzere yola çıkılır. Birkaç saatlik yolculuktan sonra Horik mezrasına varılır. Gece, sivrisineklerin hiç uğramadığı damda rahat bir uyku çekildikten sonra, sabahın erken saatinde dağa çıkılır. Orda da bazı ölçüm ve tespitler yapılıp Gerger’e gitmek üzere geri dönülür.
Bu yolculuk için de binek hayvanları kiralanmıştır. Dörner, bu zorlu yolculuklarda, askerde gördüğü atlı topçu birliğindeki sıkı binicilik eğitiminin epeyce işe yaradığını, biraz da övünerek, ifade eder. Gerger Kalesindeki gözlem ve ölçümler tamamlandıktan sonra Samsat’a gitmek üzere geri dönülür. İlk Mola yeri Tokaris’tir. Peşi sıra Samsat’a varılır. Burada birkaç gün geçirildikten sonra Dörner’in bölgeye yaptığı ilk keşif gezisi son bulur. Bir dahaki geliş, araya giren 2. Dünya Savaşı nedeniyle ancak 1951 yılında gerçekleşebilecektir.
Evlilik ve Savaş Yılları
Dörner 1938’de, kendisinden bir yaş küçük olan Filolog dr. Eleonore Benary ile evlenir. Yeni evliler, 1938’den 1940 yılına kadar, Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün Karl Dörner’e verdiği görev nedeniyle, İstanbul’da kalır.1940 yılında Josef Keil(6) Dörner’i asistan olarak Viyana’ya çağırır. Viyana’da 1942’de kızı Susanne doğar. Akabinde askere çağrılır ve bilimsel çalışmalarını askıya alır.
Kaderin dramatik tezahürü, baba Karl Dörner’de birinci Dünya Savaşı’na katılmış, savaş bitiminde sağ selim geri dönmüştür. Ne yazık ki Oğul Dörner o kadar şanslı değildir. Savaşın sonuna doğru Doğu Prusya’da ağır yaralanır. Ayni bölgedeki evleri de yerle bir edilmiştir. Yıllarca biriktirdikleri kitap ve değerli belge yok olur. Sıkıntılı bir süreçten sonra sağlığı düzelir ve harap olmuş ülkesinde sağ kalmayı başaran eşi ve çocuğuna kavuşur. Bilimsel çalışmalarına da kaldığı yerden devam eder.
Dörner, 1945-1950 yılları arasında öğretim görevlisi olarak çalışıp Antik Tarih ve Epigrafi(7) doktorası alır. Peşi sıra “Üniversitede Ders verme yeterliliği” (Türkçede akademik unvan olarak tam karşılığı yok) unvanını alır. 1963’te “profesör”, 1965’te ordinaryüs profesör olur
1971 yılında, çalışmaları için çok önemli olan “Küçük Asya Araştırma Merkezi”ni kurar.1976 yılında emekli olur ve torunlarıyla daha çok vakit geçirmek üzere 1983’te Nürnberg’deki kızının yanına taşınır. 10 Mart 1992’de vefat eder.
Temmuz 1951 Kommagene’ye İkinci Geliş
1938 araştırmalarından sonra kısa zamanda tekrar dönüleceğini ümit ederken ikinci Dünya Savaşı Patlak verir. Savaşın yarattığı kargaşa ve tahribat ikinci defa Kommagene’ye seyahat umudunu da yok eder Ancak Dörner, “Bütün savaş yıllarında, o dehşet, zaruret ve sefalet dönemlerinde Kommagene içimde tatlı bir hayal olarak kaldı” demekten geri kalmayacaktır. Ne var ki savaşın geride bıraktığı yıkım böyle bir arzunun gerçekleşmesine imkân verecek gibi görünmemektedir. Buna rağmen Dörner, “Bu işe girişme düşüncesi beni hiç bırakmadı” diyecektir.
Nihayet 1951 yılı Temmuz’unda, mütevazi bir bütçe ile Kommagene’ye gitmeye karar verir. Bu sefer, madencilik hafriyatında uzman olan Kayınbiraderini de yanına alır. Amaç Nemrut Dağı’nda bir kazının yapılıp yapılmayacağı, bunun için ne gibi teknik hazırlık ve ekipmanın gerekeceği tespitini yapmaktır.
Nihayet Türkiye’ye yolculuğu başlar. Daha önceki gezide olduğu gibi, trenle Golbaşı’na kadar gidilir. Orada bir kamyonun açık kasasında kendilerine ve mütevazı eşyalarına yer bulurlar. Birkaç saatlik yolculuktan sonra Adıyaman’a varılır. Ankara, güzergahtaki mülki amirlere Dörnerlerin gidişini haber vermiştir. Daha önce olduğu gibi ilgi ve alaka gösterilir.
Devrisi gün, kiralanan binek ve yük hayvanlarıyla Nemrut Dağı’na doğru yola çıkılır. İlk mola yeri Kâhta ilçe merkezidir. Oranın devlet erkanı da konukların gezisinden haberdardır. İlgi ve alakaya karşılık Dörner de iadeyi ziyarette bulunur. Ve tekrar yola rahvan olunur. Bu seferki güzergâh, Eskeran köyü yakınlarında Kâhta Çayı’nın geçilip Tavsi üzerinden yol almak şeklindedir.
Öğlen üzerinin kavurucu sıcağında Tavsi’ye varılır. Dörner burayı 1938’den tanımaktadır. Buz gibi pınarlarının başında, koca cevizlerin gölgesinde mola verilir. Köylüler ikram izzetten kusur etmez. Buz gibi pınarda soğutulmuş harika üzüm salkımları ve taze yoğurt ikram edilir.
Dörner, bu arada çevrede tarihi kalıntı olup olmadığını sormaktadır. Nuri Dilekli adında bir köylü Eski Kalede bir “resim taşı” bulduğunu söyler. Ancak, Dörner bu söylenenleri ihtiyatla karşılar. Zira 1938’de geldiğinde Eski Kaleyi de gezmiş fakat söyleneni doğrulayacak hiçbir belirtiye rastlamamıştı. Bir süre sonra fikrini değiştirir ve söylenen yeri yani Eski Kaleyi ziyaret etmeye karar verir.
Akşamüzeri yola çıkılır, yaklaşık bir saat yolculuktan sonra Eski Kale’ye varılır. Nuri, Dörner’i, söylediği resim taşının (heykel) yanına götürür. Kabartma heykelin sadece üst kısmı vardır ve Kommagene döneminin tipik ışınlı taçla tasvir edilen Tanrı Mithras/Helios’a(8) aittir.
Heykelin yeni bulguların habercisi olduğunu hisseden Dörner heyecanla etrafı incelemeye koyulur. Çok geçmeden, Kommagene Tarihinin en önemli keşiflerden biri olan kaya kitabenin üst kısmına rastlar. Hemen kazma kürek getirtip, üstü yıkıntı molozuyla kapanmış kitabenin açığa çıkarılmasına girişir. Birkaç günlük yoğun bir çabadan sonra kitabenin tamamı açığa çıkartılır.
Grek (Eski Yunan) alfabesi ve diliyle yazılmış kitabe, dışarda kalan üst kısmın birkaç satırı hariç, rahatça okunabilir durumdadır. Dörner, “… kitabenin ortalama 2,5 cm yüksekliğinde olan harflerinin etkisi öyleydi ki, sanki taşçı ustası onları bir saat önce kazımış gibiydi” diyecektir.
Dörner, çok önemli bir tarihi keşif yaptığından artık tereddüt etmez. İlk gezisinde bölgede keşfedilecek çok şeyin olabileceğini öngörürken yanılmamıştı ve heyecanı da iyicene dışarıya vurmuştu. İşçi köylüler Dörner’in bu heyecanını altın aramaya yormaktadır. Elbette onların tarihi bir keşifle ilgileri olmazdı; onlar bu kadar emek ve heyecanı ancak altın aramaya yorabilirlerdi. Dörner, “Bizim aslında altın aradığımıza öylesine inanmışlardı ki, onlara tersini inandırmak hiç de kolay değildi”(9) diyecektir.
Dörner, kitabeyi eksiksiz olarak ortaya çıkarmak, kopyalamak ve okumak için Eski Kale’in güney yamacını kavuran Temmuz güneşinin yakıcılığına aldırış etmeden çalışmaktadır. Bu korumasız ve tedbirsiz çalışma güneş çarpmasına sebep olur ve Dörner’i yatağa düşürür.
Yüksek ateş ve halsizlikle başlayan hastalığı atlatmak için Kâhta Çayı vadisinin yükseklerinde bulunan birkaç haneli yerleşim yeri Çortanak Mezarsında istirahate çekilir. Kendisine soğuk pınarın önünde yükselen kavaklıklar arasında bir yatak yapılır. Dörner, buradaki durumunu şu sözlerle ifade edecektir: “Çabucak iyileşmem için ihtiyaç duyduğum şeylere, fena halde yanmış ensemi ve sırtımı tedavi için yoğurda – aynı derecede önemli olan- mutlak sükunete sahiptim artık” der.
Kitabenin tümünün açığa çıkarılması ve okunmasından sonra Kommagene Krallığıyla ilgili bazı kesin bilgiler ortaya çıkarken bilinmeyenler de kar topu gibi büyümüştü. Bu, Dörner’in bilimsel merak ve kararlılığını daha da artırır. 1951 yılının Temmuz’unda gerçekleştirilen öncü araştırma, daha sonraki onlarca yıla yayılacak ayrıntılı araştırma yapılmasının gerekliliğini ortaya koymuştur. Dörner, araştırmayı sonlandırıp ülkesine döner. Sonraki iki yıl boyunca kazı ayrıntılarını planlama; gerekli finansman, ekipman ve uzman kadroların temini ile uğraşacaktır.
Finansman için, devletin raporlara dayalı olarak vereceği ödenek sınırlıydı. Fakat Alman entelektüellerin ve iş insanlarının tarihe olan meraklarının sınırı yoktu. Dörner, büyük paralar gerektiren araştırmalarının gerçekleşmesini sağlayan farklı destek alanlarındaki gönüllü grubuna vefa borcunu şu sözlerle ifade edecektir:
“Gerekli malzemeleri parasız olarak hizmetime veren ve üstelik maddi yardımla katkıda bulunan, antik çağın coşkulu hayranları grubunu burada büyük bir minnetle anıyorum. Resmi makamların para vermeleri için gerekli bilimsel raporların yazımını, yardım amacıyla arkadaşlar üstlendi”
1953 Yılında Hafriyat Çalışmasının Başlaması
İki yılın sonunda tüm hazırlıklar tamamlanmış, sıra izin almaya gelmiştir. Bunun için de sorun yaşanmaz; 19.03.1953 tarihli hafriyat izni talebine 2 Nisan 1953 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla onay çıkar(10)
Dörner bu sefer kalabalık bir ekiple gelmiştir. Ekipman da bir o kadar mükemmel ve boldur. Bu durum, evlerde misafir olarak kalmayı imkânsız kılar. Bu sorunun halli de 1951 yılı gelişinde düşünülmüş ve uygun bir yerde kamp kurma planlanmıştır. Bu yer, Eski Kale’nin 1,5-2 km doğusundaki sırtın terasında bulunan ve yazın buz gibi akan Qanîya Elmiça’nın kıyısıdır. Burada uygun bir düzeltme yapılıp 15 civarında çadır yerleştirilir. Kampta mutfağından revirine, hatta bölgede yaygın olan yılan ısırmaları ve böcek sokmalarının tedavisinde kullanılmak üzere, kamp ortamında muhafaza edilebilir ilaçlar bile getirilmiştir. Ayrıca, bölgede yaygın olan trahom, sıtma, ishal ve güneş çarpmaları için, acil durumlarda kullanılacak ilaçların tutulduğu mütevazı bir eczane bile vardır. Her sezonda mutlaka bir doktor da vardır.
Ne var ki kampa motorlu araç erişimi yoktu. Dörner, ilk birkaç sezonda getirdiği Jeep ancak köye kadar ulaşabilmektedir. 4 km kadar olan yolun bundan sonraki kısmı ya yürüyerek ya da binek hayvanlarıyla aşılmaktadır.
Dörner ilk detaylı hafriyat çalışması Eski Kale’de yapar. İlk sene kazılarında ortaya çıkarılan heykel ve buluntular Dörner’in burada çalışmasına sebep olmuştur. Bu aşamada, ilginç bir rastlantı tezahür eder; Sıkı bir Yahudi olan Amerikalı Theresa Bathsheba Goell’de, Dörner’den kısa bir süre sonra, aynı sahada kazı yapmak üzere izni almıştır. Nazilerinin Yahudilere reva gördükleri acılar daha çok tazedir. Goell’in, kendilerine bu acıları yaşatan Almanlara sempati duymaları beklenemezdi. Kendi içindeki öfkeyi ne kadar baskılarsa baskılasın yine de dışa vuran kızgınlık, kendisiyle yakın mesaide bulunan yerli çalışanlar tarafından gözlenebilmektedir. Ama yerel ahalinin nezdinde bunun sebebi, her konuda olduğu gibi, define paylaşımındaki uyuşmazlıktır. Ahali, Dörner’in ne hissettiği konusunda belirgin bir dışa vurmuşluğu hikâye etmez. Lakin her ikisi de bilim insanlarında bulunması gereken sağduyuyu gösterip duygularını bilimsel çalışma ve ilişkilerine bulaştırmaz. Sağduyu sahibi bu iki değerli bilim insanı, uzunca yazışma ve müzakerelerden sonra birlikte çalışmaya karar verir. Bu çerçevede, Dörner Nemrut Dağı’nda çalışmaları devam ettirecek, Goell ise Eski Kale (Arsemeia) hafriyatında yönetici mimar olarak çalışacaktır.
Kommagene krallığı tarihinin çok boyutlu olarak ortaya çıkaran en verimli dönem, iki bilim insanının ilk üç yılda birlikte yaptıkları kazı dönemidir. Bu süreçte Hem Nemrut Dağı’nda hem de Arsemeia’da çok titiz ve değerli bir çalışma yürütülmüştür. Her iki sahanın ayrıntılı topografik haritalarından tutun da hassas ölçekli krokiler ve heykellerin yerleşim planları yapılmıştır. Bu ilk üç yıla yayılan değerli çalışma sonuçları, her iki araştırmacının yazarı olduğu “Arsameia Am Nymphaios Die Ausgrabungen İm Hierothesion Des Mithradates Kallinikos, Von 1953-1956” simli kitapla bilim dünyasına sunulur.
Dörner, çalışmaları yayımlandıktan sonra Bayan Theresa Goell’le yollarını ayırır. Kendisi, Ağırlıklı olarak, Eski Kale’nin (Arsemeia) merkez olduğu yerleşim bölgelerinde araştırma ve hafriyat çalışması yaparken Theresa Goell Nemrut Dağı araştırmalarına ağırlık verir. Çalışmalar, ihtiyaç ölçüsünde, Kommagene Krallık merkezi olan Samsat ve Fırat kıyısındaki Gerger Kalesi arkeolojik sahalarına kaydırılır. Bunlara ilaveten krallık sınırları içinde ve krallık uygarlığıyla ilgili olduğu düşünülen birçok ören yerlerinde çalışmalar yapılır.
Kamp “Değirmen Suyu” Başına Taşınıyor
1960’lı yılların ortalarında, Qaniyê Elmıça’daki kamp Değirmen Suyu kaynağının hemen bitişiğindeki terasa taşınır. Terasın yanı başında bulanan kaynağın çıkışından çaya kadar inen su yatağı yaban incirleri, çılgın böğürtlen bükü ve sazlık otların iç iç girdiği masalımsı bir yerdir. Kayalıkların arasından çıkıp yaklaşık 60 derecelik bir açıyla taşlık yamaçtan çağlayarak akar. Yazları buz gibi, kışın ise ılık akan bu harika su, eğiminde bulunan birkaç değirmeni çevirecek debidedir. Oranın güzelliği, özellikle yaz aylarında masalımsı bir şeydir. Yerel ahali o masalımsı kaynağı “Perilerin Payitahtı” olarak adlandırmıştır. Kral Arsames’in Niymphe’nin memelerinden fışkıran su olarak tasvir ettiği kaynak tam da bu sudur. Ne yazık ki Dörner Arsemeia’daki kitabeyi tercüme ederken Nymphe (Türkçe: nemf) olarak adlandırılan suyu Kâhta Çayı olarak anlamış ve tercümeyi o şekilde yapmıştır.
Nymphe Suyu kıyısındaki kamp uzaklıktan doğan ulaşım ve nakliye maliyetini düşürürken, köy merkeziyle olan irtibatı da kolay hale getirir. Buraya kadar olan süreci, birinci kuşak olarak babalarımız, ikinci kuşak olarak ağabeylerimiz tarafından izlenirken 1960’lı yılların ortasından itibaren sürece, üçüncü kuşak olarak, bizler de katıldık.
DÖRNER’İN AİLESİ
Dörner’in Eşi Eleonore Dörner ya da “Abla”
Eleonore Dörner (Alman Filolog ve yazar) 1912 yılında Albert Benary ve Clara’nın çocuğu olarak dünyaya gelir. Aile, farklı akademik gelenek ve askeri kökenlidir. Babasının subay olması nedeniyle sık sık yer değiştirirler. Eleonore’de buna bağlı olarak İlk ve orta öğrenimini farklı yerlerde tamamlar.
Eleonore’nin, üniversitedeki akademik çalışmalar nedeniyle Karl Dörner’le sık sık yolları kesişir. Dörner’in epigrafi üzerindeki akademik çalışmaları ile Eleonore’nin Alman Dili Üzerindeki akademik çalışmaları ikisinin ortak noktasını oluşturur ve yardımlaşmalarına vesile olur. Yardımlaşmayla başlayan bu kader kurgusu 1938’de evlilikle sonuçlanır. Eleonore kendi sahasında doktora derecesiyle yetinip 1942’de ilk ve tek çocuğu olan kızı Susanne’ı doğurur. Ne var ki İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımdan o da nasibini alır. Kocası askere çağrılır ve ağır şekilde yaralanırken kendisi kucağında çocuğuyla oradan oraya savrulur.
Savaş’ın bitiminden sonra Almanya tarumar olmuş sanayisini yeniden canlandırmak için, geride kalmış nitelikli insan sermayesini harekete geçirir. Tarihte eşi benzeri görülmeyen o yıkımın ardından, Almanya kendi bildik mucizesini yaratıp hızla kalkınır. Ülke 1950’li yılın başından itibaren, bölünmüş olarak ayağa kalkar. Sağ kalan insanları işlerini bıraktıkları yerden devam ettirmeye başlar. Dörner de ayni şeyi yapıp, mütevazi bir bütçeyle Kommagene araştırmalarına döner. Ancak eşi Eleonore ona eşlik edemez, zira temel eğitim çağında olan bir kızları vardır. Kommagene’deki çalışmalarda kocasına eşlik etmek için kızlarının lise eğitimini tamamlamasını beklemek zorunda kalacaktır.
Susanne üniversiteli olduğunda ailenin seyahat özgürlüğü genişler ve önce Eleonore, kısa süre sonra Susanne ve nişanlısı Johannes Lahnemann (15 Haziran 1941; Alman Protestan Telog ve Din eğitimci) harika kampın ziyaretçileri olacaklardır.
Böylece1960’lı yılların ortalarında Dörner ailesinin bütün fertlerini tanıma şansımız oldu. O yıllar ilk gençlik yıllarımızdı. Dörner ailesini merak eder, uzaktan izlerdik. Onların ve ekipteki diğer Almanları izlemek bizim için bir rüya gibiydi. Bazen onları yadırgar, bazen hor görür, bazen hoş görür ama çoğunlukla imrenirdik. Her halükârda onların saha ve kamptaki yaşam biçimi kimi yerel gençler için tam bir sosyal etkileşim mecrasıydı. Dünyayı her bakımdan şaşırtan Almanya mucizesi uzağımızda değil, yanı başımızda, gözlerimizin önündeydi.
Eleonore, Kommagene’de, özellikle Eski Kâhta’daki hatıralarını “Nemrut Dağında İlahlar Arasında” ismiyle kitaplaştırmıştır. Son derece akıcı bir üslupla yazılan hatıralarında, bizim onlar hakkında düşündüklerimizi ve onların da bizim hakkımızda düşündüklerini hatta kimi ortak yanlarımızı “katılımsız” ve objektif bir gözlemci olarak dile getirmiştir.
Kitaptan Bir Anekdot
Bayan Dörner, Eski Kâhta’ya gelmesinin hemen arifesinde, bir bankanın veznesi önünde eski bir komşusuna rastlar. Havadan sudan birkaç laftan sonra, kadın ağzındaki baklayı çıkarır: “Evet tabii, size Almanya’nın her yerinden ve bütün dış ülkelerden konuklar gelirdi, plaka numaralarından bilirdim nereli olduklarını. Ama en heyecanlısı, sizin araştırma gezisi öncesi jipinizi kapı önünde yerleştirip toparlanmaya başlamanızdı. O zaman size nasıl özenirdik, geri dönüp getirdiklerinizi dışarı çıkarmanızı dört gözle beklerdik” der. Kadın, konuşmanın devamında daha açık olarak, geri dönüşte bavullarının paha biçilmez hazinelerle dolu olacağı öngörüsünde bulunuyordu. Bayan Dörner, “Bavullarda, giderken götürdüğümüz kitaplar, çizim ve çekim aletleri vardır” dese de komşusunu ikna edemez.
Aynı önyargı, saplantı ve söylemler, Kommagene bölgesinin ilgili ilgisiz tüm köylülerin ağzında sakızdır. Bu iflah etmez önyargının benzeri, Dörner 1951’deki gelişinde, Eski Kale’de meşhur Arsemeia kitabesini keşfederken ortaya çıkar. Eski Kâhtalı Kürtler, Dörner’in coşkusunu define izi bulduğuna bağlarlar. Bunu açık ve net söylemekten kaçınmayan köylülere Dörner, her ne kadar “Böyle bir şey yok, sadece tarihi gerçeklerle ilgileniyorum” dese de kimseyi inandıramaz. Ne yazık ki o saplantı, çoğunluk ahalide, halen dipdiri devam etmektedir. İşin, biraz teselli edecek yanı ise bu cahilane ve utanç vericiliğin sadece bize ait olmayıp dünyanın birçok yerinde rastlanan hastalıklı bir saplantı olduğudur.
Bay ve bayan Dörner, “Onları altın aramadığımıza bir türlü ikna edemedik” derken haklıydılar. Lakin onlar ikna olmadılar ama Dörner ve Dörner gibiler onların ikna olmayacaklarına kesin olarak ikna oldular. Bugün de define sevdası ve saplantısı tüm hız ve ağırlığıyla devam etmektedir.
Eleonore Dörner Nasıl Bir kadındı?
Torunu Henrike Lähnemann Eleonore’yi anlatırken Türkiye’de ona “abla” dendiğini söyler. Haklıdır, onunla yakın temasta olan köylü ve kamp personeli ona bu sıfatı uygun görmüşlerdir. Alt yaştakilerin üst yaş bayanlar için kullandıkları bu sıfatı Eleonore’ye gösterilen saygıyı gösterir ama karakterini ifade etmekte yetersizi kalır. Eleonore için, Hristiyanlıkta temiz kalpli ve iyiliksever bayanlar için kullanılan “azize” deyimini kullanmak çok daha yerinde olur.
Eleonore Eski Kâhta’ya geldiğinde kampları Değirmen Başındaydı. Gününün önemli bir bölümünü kamp mutfağına nezaret etmekle geçirir. Ancak etrafı gezmeye, gözlemeye ve fotoğraflamaya da mutlaka zaman ayırırdı. Bu arada köye de uğrar, zaman zaman sokaklarda dolaşarak meraklı köylü kadınlarla, el yordamıyla da olsa, sohbet ederdi.
O, yerel ahalinin ilkel kültürünü gördü, gözledi, inceledi ve yazdı ama asla onları hor görmedi.
Bayan Dörner, ahalinin yaşam biçimi ve ruh dünyasını ifade etmek için ressam Alexej Assuaulenko’nun(11) eşi Katherina’nın notlarına atıf yapar: “Evlerindeki konuğa da köylüler neleri varsa veriyorlardı. Öyle az şeyleri de var ki! Konuğun elini öpmelerinde bile küçüklükten [küçülmekten] bir belirti yok. Bu, konukseverliğin bir töreni. İnsanın yoksulluğu da ve onuru da var, özgür, içten etkisi veriyor ama yine de uzakta. Aynı bir zamanlar cennette yaşayan insan gibi(12)” ve devamında
“Burada insanlar karanlık, çağlar öncesi dönemde yaşıyor düpedüz, ama insan büyüklükten yoksun değil; çünkü tabiatın ondan istediği gibi yaşamak ve ölmek cesaretini gösteriyor” diyecektir. Yerel ahalinin yani bölge Kürtlerinin karakterini tasvir etmek için, ilahi bir tefekkür yaratacak daha mükemmel bir anlatım bulunamaz.
Almaca çevrilerde Bayan Dörner’in mütedeyyin biri olduğu görülüyor. Bu, Bayan Dörner’in, bizim sonradan öğrendiğimiz bir özelliğidir. Ancak, onun bir azize olduğunu anlamak için çeviri metinlerine bakmak gerekmez yani bunun için söze gerek yok. Vasat bir gözlemci bile Eleonore’deki o muhteşem karakteri çok rahat gözleyebilirdi. Zira iyilik onun yüzünde dışarı vuruyordu, doğal ve evrensel bir dille.
Dörner’in Kızı Susanne (Evlilik soyadı: Lähnemann)
Susanne 1960’lı yılların ortasında Değirmen Başı kampındaki Dörner ailesine katıldığında, muhtemelen, üniversite yıllarındaydı ve yeni nişanlıydı. O, yerel alacalı fistan giydiğinde; Kommagene’nin yakıcı güneşinden kavrulmuş teni, baba Dörner’e çekmiş endamı ve sempatik tavırlarıyla tam bir köylü kızıydı. Aradaki fark, onun köylü kızları gibi yabancılardan, özellikle erkeklerden kaçmaması ve konuşmaktan çekinmemesiydi. O, yerel kültürün sıkı sıkıya kuşatıp yok saydığı bir kız figürü yerine, genç bir kızın insan olmaktan doğan sempatik davranışlarını rahat ve samimi şekilde yansıtırdı.
Susanne’nin kamp ve kırsal hayata uyumda sıkıntı çektiğine hiç tanık olmadık. O, her durumda sempatik tavırlarını muhafaza ederdi. Anne Dörner de Susanne’nin kamp hayatına kısa sürede intibak ettiğini belirtir. İlk başlarda kampın idaresinde kendisine yardımcı olduğunu, kısa süre sonra işlerin çoğunu üstüne alarak yükünü hafiflettiğini söyler. Susanne’nin kamp doktoruna yardımcı olduğunu, doktorun olmadığı zamanlarda basit yaraların bakım ve pansuman işlerini bizzat kendisinin yaptığına da çokça tanık olduk.
Damat Ddayı Johannes Lähnemann (15 Haziran 1941 Schehllerten)
Johannes, gelir gelmez Susanne’nin nişanlısı olduğu hemen yayıldı. Onun damat adayı olması kamp ve köy çevresinde gayet yerinde görülmüştü. Lakin onun papaz eğitimi almış bir ilahiyatçı olduğu anlaşılınca durum değişti; damatlığı uygun gören ahali şimdi şaşkındı. Susanne gibi hayat dolu bir kız nasıl olur da bir papaz adayı, bir din adamıyla evlenirdi? Doğrusu, bizlerin Hristiyan din adamları hakkındaki önyargımız da allak bullak olmuştu.
Evet, o bir Protestan İlahiyatçıydı ve genç yaşlarda bile son derece mütevazı ve iyilikseverdi. Köyün lisede öğrenci olan gençlerine, hiçbir karşılık beklemeden İngilizce dersleri vermesi, zamanının önemli bir kısmını buna ayırması, bir Hristiyan ilahiyatçı olarak dinsel ayrım yapmaması onun kişiliği hakkında çok şey anlatır. Bu zat, bizim kuşağın bazılarında, az da olsa, dini fanatizm saplantısını ve önyargılarını yıkmada bilinçaltı etkisi yarattı. Johannes için, “o bir azizdi” ifadesi sanıyorum yerinde bir ifade olacaktır.
Dörner’in Çevre Ahalisine Yardımları
Alman Hafriyatının ilk bir iki yıllında ahali çalışmak veya kampa ihtiyaç duyduğu bir şeyler satmakta (sebze, meyve, yumurta vb) biraz utangaç davranırdı. Üstü örtük sebep şuydu: “Biz gavurun parasına, desteğine, inayetine tenezzül etmeyiz” türünden saçma bir kibir ve mahalle baskısıydı. Dörner’in çalışanlara verdiği yevmiye, nakliyecilere ödediği ücret; mutfak için satın alınan kimi ürünleri rayicin iki kadar fiyatla satın alması gibi fiili durumlar ahkâm balonunu çok çabuk söndürdü. Ayrıca, günde sekiz saat çalışma, iki saat istirahat gibi sıkı bir uygulama vardı. Yerel ahalinin ilk başlarda yan baktığı imkanlar yaşamı kolaylaştıran kazanç için çok değerli fırsatlar sunuyordu. Günün yerelinde, hatta Türkiye’sinde nispeten çok kolay kazanılan o para bir katır, bir çift öküz, sekiz on keçi ya da yeni bir ev demekti. Bu somut gerçeklik çabuk anlaşıldı ve ilk başlarda uzak durdukları imkanlara şimdi öncelikli olarak ulaşmak için çekişmeye girildiler. Bu çekişmeler, haset ve kıskançlıklar öyle bir düzeye ulaştı ki uğruna çokça kavgalar yapıldı, hatta iş cinayete varacak kadar çığırından çıktı. Her şeye rağmen, Dörner ve köydeki işlerinde yardımcısı olan Emin Demiral’ın soğuk kanlı ve krizleri yönetme becerisi sayesinde hafriyat işi sekteye uğramadı ve Almanlar hiç zarar görmedi.
Zaman zaman çığırından çıkmaya varan bu tür sıkıntılara rağmen Dörner o asil tutumundan hiç sapmadı. Önceleri sadece jeep’ini, sonraki yıllarda jeepe ilave olarak Volkswagen minibüsü, zor zamanlarda hep köylünün imdadına yetiştirdi. Özellikle Kâhta ve Adıyaman’a hasta nakillerinde bu araçlar, sanki çevre ahalisine tahsis edilmiş özel birer ambulanstı.
Ayrıca, kampta bulunan doktor ve ilaçlar da köylünün hizmetindeydi. Lakin bu konuda yapılacaklar sınırlıydı. Zira kamp doktorunun muayenehanesi birkaç metrekarelik basit bir salaştı. İlaçlar da acil durumlar içindi ve seçiciydi. Bölgede yılan ısırmaları ve akrep sokmaları sıkça görülen hadiselerdi. Bu tür vakalar için Almanya’dan serumlar getirilip özenle muhafaza edilir ve gerektiğinde kullanılırdı.
Dörner’in doktoru ve ilaçları, özellikle yılan ısırmalarında, epeyce hayat kurtarmıştır. Basit yaralanmalar ve harici iltihaplı yaralarda, tanısı kesin olan gribal enfeksiyonlarda, çok sınırlı da olsa, antibiyotik de verilirdi. Tıbbi yardım her zaman ilaç vermek şeklinde olmazdı. Ağır vakalar hemen jeep veya minibüsle Adıyaman’a hastaneye nakledilirdi.
Almanya’dan getirilmiş inşaat, kazı ve yapı ekipmanları da hafriyat sezonu bittiğinde köylünün hizmetindeydi. İhtiyacı olan, ilgili ekipmanı Emin’den ister, o da zorluk çıkarmadan verir ve iş bittiğinde geri alırdı. Bu iş o kadar ilerledi ki taş yapıcılığı için getirilen taşınabilir kompresör bile elden ele dolaşıyordu, üstelik deposu dolu benzinle.
Eski Kâhta’nın Dörner dönemi çocuk-gençlik kuşağı diğer köylere oranla daha fazla orta okul ve liselere yöneldi. 1960-1970 yılları arasında ortaöğrenim çağında olan gençlerin çoğunun İngilizce öğrenip turist rehberliği yapması, bazılarının bu alanda üniversite okuyup öğretmen olmaları bu sayede olmuştur.
DİPNOTLAR:
(1) Almanya’nın 20. yüzyılın ortalarında kömür madenciliği ve çelik üretimiyle ünlenen bir kenti
(2) Gustav Benjamin Schwab: (19 Haz. 1792-4 Kasım 1850) Alman profesör, yazar, papaz ve yayıncı
( 3) https://www.uni-muenster.de/AsiaMinor/forschungsstelle/Geschichte/f.k.doerner.html
(4) İstanbul’daki Alman Arkeoloji Enstitüsü- Almanca Kısaltması: DAI
(5) Hans Henning von der Osten: d. 31 Ekim 1899, ö. 30 Haziran 1960, Alman Arkeolog, Akademisyen ve asker
(6) Josef Keil: 13 Ekim 1878 – 13 Aralık 1963 yılları arasında yaşamış Avusturyalı tarihçi, epigraf ve arkeologudur
(7) Epigrafi: Anıtlar üzerindeki kitabe ve yazıları inceleyen bilim
(8) Mithras/Helios: Mithras Perslerde Güneş Tanrısı olup Yunanlardaki Helios’un ya da Apollon’un karşılığıdır.
(9) F. K. Dörner, Nemrut Dağı’nın Zirvesinde Tanrıların Tahtları, s. 154
(10) B. Cumhuriyet Arşivi, 131-25-13
(11) 25 Ağustos 1913, Luny/Ukrayna, 22 Ağustos 1989 Plön/Holstein
(12) Nemrut Dağında İlahlar Arasında, s.190
Kaynak Kitaplar:
Friedrich Karl Dörner, Nemrut Dağı’nın Zirvesinde Tanrıların Tahtları, T.T. Kurumu Yayınları
Frıeıdrıch Karl Dörner ve Theresa Goell, ARSAMEIA AM NYMPHAIOS, Berlin 1963
Friedrich Karl Dörner, KOMMSGENE Alexsej von Asualenko'nun resim gezisinin fotoğrafları ve Katharina von Asualenko, Eleonore Dörner ve Cristian Jensen'in katkılarıyla, Almanya 1971
Eleonore Dörner, Nemrut Dağında İlahlar arasında, Kültür Bakanlığı yayınları 1992
Online Kaynaklar:
Münster Üniversitesi, erişim 15 Mayıs 2025
https://www.uni-muenster.de/AsiaMinor/forschungsstelle/Geschichte/f.k.doerner.html
Vikipedi erişim 10 Mayıs 20225:
https://de.wikipedia.org/wiki/Eleonore_D%C3%B6rner
Münster Üni. Küçük Asya Araştırma Merkezi Erişim: 15 Mayıs 2025
https://www.uni-muenster.de/AsiaMinor/forschungsstelle/Geschichte/f.k.doerner.html
Vikipedi Erşim 10 May 2025:
https://translate.google.com.tr/translate?hl=tr&sl=de&tl=tr&u=https%3A%2F%2Fde.wikipedia.org%2Fwiki%2FJohannes_L%C3%A4hnemann&anno=2
Erişim 07 Haz 2025: Fluegel2012-Erinnerungen.pdf