Ne çok zaman kayıp gitmiş ellerimizden ve ne kadar fark etmemişiz avuç içlerimizin boş olduğunu.
Gelmez dediğimiz zamanlar gelmiş, geçmez dediğimiz günler geçmiş. Tutamamışız saatleri ve günleri. Avuçlarımızdan günleri düşürdükçe omzumuza yüklemişiz anıları.
Ah o hokkabaz zaman ne oyunlar yapıp da fark ettirmemiş gittiğini. Sahi insan fark eder mi her gideni ?
Giden usulca kaymaz mı avuçlarımızdan o vakit insan farkedip uyanır mı ki o derin uykudan ?
Biz giden zamanın derdine düşmüşken gelmekte olana kapımızı kapatırız. Buyur etmelidir insan gelmekte olana ve dönüp bakmamalıdır insan hoşça kal demeden gitmekte olana. Giden gideceği yer olduğu için gidiyorsa şayet gelen için açılmalıdır yeni sayfa.
Zaman akıp gitmişse özgür bırakılmalıdır tarih. Fakat zaman farkettirmeye çalışmışsa kendini ve biz gelecek olana fazlaca özlem duyduysak. O vakit zaman mı suçludur insan mı ?
An zaten bizimdir dediysek elimizde olmayana beslediysek özlemi haksız mıdır ki zaman gitmekte ?
Ne anlaşılmaz bir davadır bu ki herkes suçlu ve herkes haklı. Giden gittiği için haklı ve kalan kaldığı için. Biz en iyisi ne geleceği bekleyelim ne geçmişi özleyelim. Bugüne odaklanalım bugünün kalbini kırmayalım.
Geçmiş zaten gitmiş gelecek olan ise daha gelmemiş, elimizde olan bugün. Geçmişi hatıralarıyla geleceği sürprizleriyle sevelim. Geçmişe kızmadan gelecekten korkmadan yaşayalım. Geçmişi yargılamadan geleceği kızdırmadan ve bugünü kırmadan uğurlayalım zamanı.
Ve geçmişe el sallayıp geleceğe tebessüm edip tuttum bugünün elinden. Avucum tekrardan doldu fakat ne geçmişin özlemiyle ne de geleceğin korkusuyla yalnızca bugünün huzuruyla