“Yaprak yaprak eksiliyor zaman, biz bitiyoruz,
Ölümsüz değiliz; lakin bunu da bilmiyoruz.”
Nadir zaman? Dün mü, bugün mü, yarın mı; sabah mı, öğle mi, ikindi mi, akşam mı, yatsı mı? Bir türlü anlamlandıramadık. Bazen geçmek bilmez, bazen de kayıp gider iki kirpiğimizin arasından zaman denen meçhul. Kimine göre üç günlük bir dilim, kimine göre vakit nakittir. Kimi için sonsuzluk kimi için onsuzluktur zaman. Geçmiş kayıptır şimdi “an” dan ibaret, gelecek sisli; fakat bütün izleri bizde gizli. Bir belirsizliğin içine atılmışız belki de. Bize onulmaz acılar yaşatan zaman, bazen bitmesini istemediğimiz mutluluklar tattırır, bazen de aklımızı başımızdan aldırır. Saniye saniye, dakika dakika, saat saat; gün gün, ay ay, yıl yıl eriyoruz. Tam yaşamayı öğrenirken bir tenhada bitip tükeniyoruz.
Yalan oluyor her şey talan oluyor bütün yaşanmışlıklar. Bir hanın iki kapısı arasındaki kısa mesafedir belki de zaman. Karanlığında uyutur; aydınlığında türlü türlü ızdıraplar, sevinçler yaşatır.
Geleceğe bin bir umutla, geçmişe özlemle bakarız. Öyleyse “an” ı çok iyi değerlendirip geçmişimizdeki keşkeleri belediyenin çöp kutusuna atıp geleceğimizi parlatıp cilalamanın vakti gelmedi mi?
Ya bu girift kavramı anlamlandırıp onu ruhuna uygun yaşayıp kazanacağız ya da anlamsız bir hayata razı olacağız. Bir insan kendisine verilen zamanı çok iyi değerlendirip çok İyi yerlere gelerek zamanı kazanca çevirebilir ya da verilen zamanı israf edip başkalarına muhtaç bir şekilde sonlandırabilir hayatını.
Sürekli “geçen geçmiştir “diyoruz; fakat aynı hatıraları zaman içinde yineliyoruz. Pişmanlık denizidir tüm mezarlıklar bunu bildiğimiz halde “zaman” denen bilinmezliğe yeniliyoruz. ”Zamanında şöyle yapsaydım şöyle olurdu” gibi bir incirin çekirdeğini bile doldurmayacak hayıflanmalarla anımızın ve geleceğimizin ırzına geçip hayatımızı yaşanmaz hale getiriyoruz.
Zaman insana sunulmuş bir armağandır oysa. Bize sunulanı iyi değerlendirirsek zamana hükmedecek fırsatlar yakalayabiliriz. Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi:
” Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var,
Yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın.”
Durağan bir beden hantallaşmaya mahkûmken yoğunluğuna yaşayan bir beden ise güçlenip ruhsal açıdan sağlıklı olmaya doğru yol alır. Bir bardak suyun çok uzun süre beklettiğiniz zaman bile bozulup gider. Oysa hareket berekettir. Zaman, akışkan, sürekli, dinamikken bizim onun ruhuna uygun yaşayamamamız sonumuzu hazırlayacaktır. Bir derede iki defa yıkanmayacaksak, yıkandığımız su akıp gitmişse her şey zamanla değişiyorsa insanın değişime maruz kalmaması sonumuzu getirecektir.
‘’Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında,
Yekpare geniş bir anın,
Parçalanmaz akışına.’’
(A.Hamdi TANPINAR)
Tanpınar’ın şiirinden alınan bu dörtlükte de zamanın içinde olmamak, yaşamamak olmasa gerek, zamanın büsbütün dışında olmamak ise, sanırım yaşamsallığa, bir varlık olarak ‘’hayatiyet bulma’’ ya işarettir. Ah zaman! Sadece yekpare bir geniş bir ‘’an’’ ibaret. Bazen ‘’bir rüya gibi tabirini kullanırız zaman için en uzun rüyanın kaç saniye sürdüğünü siz tahmin edin.
Mahpushanedeki tutukluların günleri geçmek bilmezken, yârin bakışlarının gölgesinde geçen zamanın nasıl aktığı bilinmez.
Yaratıcının kutsalında ‘’ Zamana and olsun ki’’ ifadesi de bize zamanın bize çok mühim bir kavram olduğunu gösteriyor.
Zaman beklerken yavaş, korkarken çok hızlı, kederliyken çok uzun, sevinçliyken çok kısadır. Her şeyi zamanında yapmak gerek. Geciktirilmiş sözler, ertelenmiş hayaller, gizlenmiş itiraflar, gerçekleştirilmeyen buluşmalar… Gün gelir bunların hepsi bize pişmanlık olarak geri dönmeden henüz bunların telafisini yapmaya vakit varken zaman her şeyi silmeden harekete geçmenin zamanı geldi de geçiyor. Aklıma birden sınırsız internet kullananlar geldi. Sınırsız internetin bulunduğu mekânlardaki insanlar şunu bilsin ki internetiniz sınırsız olabilir; fakat size sınırlı bir zaman bahşedilmiştir. Kiminle, neyle, ne zaman, nasıl zaman geçirdiğinizi düşünün ve zamanın telafisinin olmadığını da bilerek hareket edin. Zamanla her şey telafi edilebilir, lakin geçip giden zaman, hiçbir şeyle telafi edilemez.
Bütün bu anlattıklarımızdan ve düşündüklerimizden hareketle telafisi olmayan, göreceli, akışkan, yaşatan, öldüren, girift, bir bilmecedir zaman. Mademki her şeyin bir zamanın var biz bundan sonra yapmak istediklerimizi vaktinde yapıp keşkesiz, pişmanlıklarla dolu geçmişimizi bir kenara bırakarak geleceğimizi yaşanabilir hale getirebiliriz.
Haydi, o zaman tüm vaktidir şimdi. Toprağa bir ağaç dik, bir tohum ek toprağa, bir çocuğun başını okşa, Ne yaşadınsa gelip geçti. Tam zamanıdır şimdi tüm güzelliklerin. Merhem artık yoksulun yarasına, gülümse güller açsın yüzünde. Bir kedi sev, bir türkü söyle özgürce…
‘’Zaman öldürmekten başka şeyler yapın.
Çünkü zaman sizi öldürüyor.’’ Diyor Paulo Coelho
Bütün insanları sev, senden olsun olmasın. Bir yaşlıyı karşıya geçir, kırdıklarını tamir et, seni kıranları bağışla, tabuta ölü olarak girsen de can ver toprağa. Bir amanın görmeyen gözü ol, bir yaşlının tutmayan dizi, bir sağırın duymayan kulağı ol, konuşamayan birinin dili... Ol işte bir şeyler ol, çok şeyler ol, ne olmak istersen o ol.
HALA ŞÜPHE İÇİNDEYİM BEN Mİ ZAMANI YAZIYORUM ZAMAN MI BENİ!
KAYIP GİDİYOR,
İKİ KİRPİĞİMİZİN ARASINDA ZAMAN,
MEYDAN OKUYOR GÜNEŞ,
YAĞMURA KARŞI,
YANARKEN NEFESİM,
BEDENİM SIRILSIKLAM,
BÜZÜLMEKTEYİM.
SOL ELİMDE ÇAYIM,
HEYBEMDE PİŞMANLIKLAR,
ÜZÜLMEKTEYİM.
ZULAM SIRLARLA DOLU ŞİMDİ.
SENİN OLMADIĞIN YERDEYİM.